29 Haziran 2011 Çarşamba

nolur normal olmayan biri gelsin karşıma ya kayıtsızlıktan ölücem yoksa.sonra cesedim güzel olcak.öbür tarafta ayartcam herkesi filan ohoooo

 ulan o değilde ne yazacağımı unuttum ,az önce de çişimi yapmayı unutmuştum.Ama o sağolsun her 5 saniyede bir hatırlatıyor kendilerini , yüzden sorun yok.


   bugün bi sürü bi sürü kitap aldım Kadıköy'den .Birini eve dönerken vapurda bitirdim.Diğerlerine henüz başlayamadım.Çünkü çok yoğunum,çünkü gerizekalıca bi mantığın ürünü olan presentation'la içli dışlı olduğumdan ,ona vakit kalmadı.Affet sevgili.Ben aslında uzun zamandır bi şeye başlamadım ki.Her şey zıttıyla vardır diyen bi filozof amca vardı -sanırım Demokritos isme bak lan domestos gibi hatta domates hatta doritos gibi de. - Neyse işte başlamak diye bi şeye girişiceksem bitişi de olmalıydı mantıken diğ mi ? -di' der iç ses.-Çok basit gelse de bu şimdilerde ben kendimde bir şeyi bitiricek gücü bile bulamıyorum,başlamayı geçtim yani en heycanlı en çekici ama aslında en zor kısmı geçtim.Başlamak değil kolay olan aslında düşünün bir kez.Kabul etmek onu,benimsemek ,bağ kurmak onunla kendini kandırmadan ama içine almak ,karışmak ona.Zor bence bilmiyorum.Hep çok izlemek istediğim filmleri deli gibi arayıp,buluyordum.Dvd 'ye koyup yarısında uyuyakalıyordum mesela.Uyandığım annem üstümü örtmüş,filmse çoktan bitmiş oluyordu.Böylece bir film daha bitirilemeden diğerlerinin yanına gönderiliyordu.Ve inanır mısın yarım bıraktığım bir şeyi yeniden yapmaya kalkışmak hiç  yapamadığım şey.Emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirken ,kimseye beni bu borcun altına soktukları için kızmıyorum- kızamıyorum-Her neyse bugün farkettim ki,bitirememekle ilgili sorunum,yanlış şeylere başlamaktandı. - he r şeye bir sebep bulmak zorunda hissettiren bi duygu var ki bende bi pipim olsa sikerdim onu -


o kadar uzaklaştım ki kendimden ,aklım ,fikrimden. -athena olsa ' çaresiiiiz sürükleniyorum bilereek peşiiinden 'derdi.ama ben athena mıyım? tabi ki hayır. - çok bi fazla ben değimişim taklidi yaptım çoğu zamanda kendime.en büyük düşmanım, benim ne de olsa.En çok kendime zarar verdim.Kimseyi terketmedim mesela,onun vazgeçmesini bekledim.Sonra o gidince ben de gittim peşinden ,çok yüzsüzce.fazlasıyla.Orta yolu bulamayanlardan olabilmek için -Çünkü O öyle isterdi eminim - uyum sağlayamayanlar ölücekti içinde.Bende orda olduğuma göre -ve ölmek istemiyorum- çokta severek,gittim kendimi terkedip.İşte bu yüzden başla'mış' gibi yaptığım şeyleri bitireme'miş' olmayı yadırgayamadım ,ta ki bugüne kadar. bugün farklıydı.Bugün kendime alışık, bildik bir şey seçtim başlayabilmek için eskilerden.Çünkü yeniden bağ kurmak istiyorsam eskiye küfrederek değil onu kabullenerek yapmalıydım -çok zekisin lan.'içses-Hatırlayabilmek için yaptım bunu.O yok yanımda,hatırlatacak tek kişi de hayatımda değil artık.Ona bakıp her şeyi kabul edebileceğim içime çekeceğim sorgulamadan o ,yok artık.diye tekrarladım bir kaç kez.boğazımdan bir şey yukarı çıktı yavaş yavaş o sırada,yanaklarım fena halde kızgın.O yoksa ,hayali bana yardım eder diyip kapattım gözlerimi.Yapmak istediğim şeyi biliyordum.İçimi rahatlattı bu.-Sonunda! ' içses- 


       Bir kaç küçük ayrıntıyı hafızamın tozlanmış kıvrımlarından çıkardım öncelikle.sonralıkla aşağı inerken içmek üzere çok şekerli bi kahve ,kahveden sonra içilmek üzere çok soğuk bi su aldım - çünkü her kahveden sonra bir bardak su içmezsem ölebilirmişim öyle söylediler bana-




devamı var.ama ondan önce başka bişey yazcam.ok.bye.

27 Haziran 2011 Pazartesi

en basitinden işe tuşlarını kilitlemekten vazgeçip,onları özgür bırakmakla başlayabilirsin.

         'aldırmaaaaaaam hiiiiiç yağmurlaraaaaaa
    
    benim güzeeeeeeel hatalarıım var.

    bir aaaaan bileeeeeeeeee vazgeçmediiiiiiiiiim

    kendii yoluuuuuuuuuuuumdan.'


dinleyin bence-Athena diyorum.








    Oh be! Athena diyorum,sonra da başka bişey demiyorum.Çünkü zaten gerekli olan her şeyi benim yerime onlar söylemiş oluyorlar.Şarkılarındaki yaşam enerjisine aşığım sanırım.her boka aşık oluyorum çok sikko bi durum ama durum bu.


    sabah 9 buçukta gözlerimi açtım .




   Ben patateslerin doğranmadan da kızartılabileceğine inanan bir kızım.Üşengeçlikten bütün bütün patatesleri tavaya attığımı canlandırdınız diğ mi hayalinizde ? Şayet öyleyse , hayal kurabiliteniz olduğunu görmekten memnuniyet duydum.Tebriklerimi  ve bir sepet dolusu çikolatalarımı kabul edin.Her neyse,patatesler diyordum.Patatesler ağaçta yetişir bildiğiniz gibi.Peki ya o üstlerindeki toprakta neyin nesi diye hiç düşündünüz mü ? Düşünmediyseniz bence bu yazıyı burda terk edin.Ha yok düşünmemişseniz ama düşünmüş gibi yapıp kafa salladıysanız siktirip terk edin burayı.Eğer düşündüyseniz, iyi dinleyin.Patateslerin üstlerindeki toprak neyin nesi bende bilmiyorum.Çünkü hiç bu konu üzerinde araştırma yapmadım.Çünkü merak etmiyorum.Benim için patateslerin ağaçta yetiştiği ve üstlerinde buna rağmen toprak olduğu bilgisi kafi.Bunu değiştiricek hiç bişeye araştırmaya girmeyi de düşünmüyorum.Sahi söylesenize bir insan doğru bildiklerinin yanlış olduğunu öğrenmek için niye kendini paralar ki ? 




        'beniiiiiiim güzeeeeeeeeel hatalarımmmmmm var ' 


derken şair bunu kastetmişti yani öyle.Oh bunu da açıklamam iyi oldu.Zaten bütün dünyalılar bu konu üzerine kafalarını patlatıp ,mantıklı bi açıklama getirene 123124143 milyon dolar ödül veriyorlardı.İyi oldu iyi.Kazandığım parayla ateş yakıp ısınmayı düşünüyorumç.-bir eskimonun günlüğünden.


 bi'de telesekretere konuşmayan olanlardan olanlar var.
O nasıl oluyor demeyin.
Ama o ne lan öyle ? diyebilirsiniz.
İşte şu malum hikaye.
Şimdi sen elinden düşürmediğin telefonun elinin içini 
 ölümüne terletmişken,
elinde mantarlardan 
yeni bir dünya kurulduğu 
halde hala bırakmamışken,
bir yandan da esas oğlanı/kızı arasaaaaam  mııı ,aramasam  mıııı? diye aklından geçiriyorsundur.
Arasan çok meraklıymış,nasıl olduğu senin için çok önemliymiş,durup dururken aklına geldiğine göre kesin bişeyler hissediyomuşsun durumuna düşüceksin ki aslı budur.Aramasan mal gibi düşündüğünle kalmayıp,aklındaki hiç bi sorunun cevabını alamamış elmanın sapıyla iki sap oturuyosunuz gibi olucakmış.Sonracığıma ilahi bi şekilde vahiy gelmiş -ki vahiyler sadece ilahi bi şekilde gelmezler -gibi birden 10 kaplan gücünde hisseden kahramanımız her şeyi bir tarafa bırakıp aramaya karar verir.Önce tuş kilidini açar -aslında en basitinden işe tuşları kilitlemekten vazgeçip ,onları özgür bırakmakla başlayabilirdi - Daha sonra rehberde onun ismini bulur ve -ara.


   sessizlik……sessizlik…………DIT ! 


     ''Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.Lütfen sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakınız.'' 




      DIT!


      Tabi bu bir kaç saniyelik süreçte genş kendinden geçmiştir.


   -Sinyal ne? 
     
   -ses diyo bu olum?


   - Sinyal sesini beklesem mi ? 


   -OHa lan o kadar da düşündüm arasam mı diye sikiyim böyle işi !


   - Yok kapatıcam galiba.


   - Ne diyim lan şimdi ben sekretere?


   - Orda gerçekten sekreter var mı acaba ? 


   -sekreter Kız mıdır erkek midir lan  ? 


   -Aha ben daha ona açılamıyorken elin sekreterine mi açılcam . 




     TAK ! 


       bence böyle biri olmalı sayın telesekretere
 konuşamayanlardanus.


       konu çok dağıldı.ama hoşuma gidiyor,iyi oluyor.








          


       

26 Haziran 2011 Pazar

Bazen sadece uyumak istiyorum.




                                    Je ne veux pas travailler, 





                                 je veux seulement dormir.

masal.



seni 


seviyor olabilirim.


sevmiyor da olabilirim.


olabilir yani.


öyle işte.

Bana her yer Wonderland.




bugün tırtıllarım kebeleklere dönüştü



ve ben bugün onları 


mideme hapsetmekten vazgeçtim. 


 Ve ben bi acayip ,

bi bi sürü kararlar aldım 

zararına satış yapan

şirinli dükkanlardan. 

25 Haziran 2011 Cumartesi

hiç tanımadığım,beni hiç tanımayan biriyle konuşmalıyım.

 tamı tamına 'şu kadar diyebileceğim bi saat olmamasıyla birlikte yaklaşık olarak 5 saattir sadece Bensé dinliyorum.Olmayan Fransızcamla eşlik edicem yani az kaldı.Edemez miyim? ederim.Ama neyse konumuz bu değil.Sahi bizim konumuz ne ? Aslına bakarsan sabit bi konumuz olduğuna katılmıyorum.Kendi kendine ortaya fikir atıp,ona katılmamakla sergilediğim bu tavrı da sikiyim ayrıca.
hayır bu adam çok fena bozdu beni.ne biliyim onu dinlemeden ölseydim filan üzülürdüm yani bildiğin.öldükten sonra üzülmek bi işe yaramazdı muhtemelen ama olsun.

     televizyonda boktan bi film var.izlemiyorum ama bence boktan.öyle olmasa daha önce izlemiş olurdum zaten gibi iddia dolu bi cümle kurabilirim şu an çünkü neyin kafasındayım bilmiyorum.saat 4'ü geçmiş olmakla birlikte az önce kıçımı kaldırıp bi şeyler atıştırabildim.yapmasaydım açlıktan bilgisayar başında geberip gidicektim,o değilde şimdi işin yoksa git 3. sayfa haberi filan ol.üşenirim ben yok.

       az kalsın yarın pazar diye aklımdan geçiricektim ki ,yarının çoktan bugün olduğunu hatırlayıp kendime engel oldum.olmasaydım ne değişirdi? hiç.ama oldum.her neyse ne diyordum.bugün pazarmış.şimdi pazartesi kıskanmasın nolur ama pazar sendromunu daha şiddetli yaşıyorum lan sanki.hem ertesi günü pazartesi hem bombok geçme ihtimali insanı delirtebilme gücüne sahip bi gün bence.pazar günü güzel bi kahvaltı yapılır,arkasından gazete okunur,bulmacalar çözülür,sanatçılara sakal bıyık çizilir .Şayet küfür etmek istemiyorsak tv'den uzak durulur.Ve mutlaka dışarı çıkılır.Peki ben ne yapacağım  ? 

       yarın ki planım evde mal gibi oturup presentation'a ilgi ve alaka göstermek olarak yapılmış bulunmakta.Hıyar bi yerden başlamak lazım biliyorum,ama hiç mi istek olmaz insanın içindeç.Yok yok yani yok,ne yapabilirim ?düşünmeyin lan sakın.cevap alma amaçlı bi soru değildi kendisi.

      Mazoşist olduğuma dair kanıtlarım giderek artıyor.Gidip bitanecik yatağımda mışıl mışıl uyumak varken,gerizekalı gibi müzik dinleyip,film izledim.İki saatte hiç bi anlam taşımayan gereksiz yazılar yazdım.Pişman mıyım ? tabi ki hıyar.Ama uyusaydım iyiydi.


      bugün yine bizimkilerle ergenler gibi kavga ettim.Beni anlayamamanın bu kadar zor olabileceği aklıma gelmezdi.Ama insanın karşısında bi türlü çocuğunun büyüdüğünü bi birey olduğunu,kendine ait düşünceleri olabileceğini,dünkü bebek olmadığını kabul edicek ebeveynlere sahip olması gerekir ki ,diğer türlüsü zor gençler.Doğru bildiğim şeyin üstüme gelinerek engellemesini kaldıramadığım gibi buna karşı yapılan sözlü saldırılara da tepkisiz kalamıyorum ne yazık ki.Düşüncelerimin aksi bir şey duyduğum an ağzımdan kelimeler kendi kendine dökülmeye başlıyor ki durdurabilene aşk olsun.Zaten ne geliyosa başıma bu yüzden geliyo lanet olsun ki.Sormıcam bu sefer ,tabi ki pişman değilim.ama artık bi  zahmet benimde kendi isteklerim olabileceğini körü körüne istemediğim bişeyi kabul etmek zorunda olmadığımı anlasınlar istiyorum ki çok bişey istemiyorum.Çünkü aramızdaki sorunu sadece onlar benim düşüncelerime saygı gösterdikleri an bitebilir.Onun dışında geri adım atmayı aklımdan bile geçirmiyorum.umarım yakın zamanda farkederler.yoksa evde annemle 3.dünya savaşına imza atabilitemiz tavan yapıcak.


       bugün annemle sohbet ederken,şimdi ne olsun isterdin hayatında,neyin gerçek olmasını isterdin ? diye sordu.Aslında hazırlıksız yakalanmadım.Ben oldum olası gerçekten bıkmadan usanmadan tek bişey isterim ki o da henüz gerçekleşmedi.Sadece bi arkadaşım olsun isterdim.Aynı şeylerden hoşlandığımız,benim gibi deli dolu,gezmeyi ,balık tutup sonra hepsini denize geri atmayı seven,plan program yapmaktan nefret eden tatlı şirin ufak tefek bişey olsa kafi :) ama yok .LANET OLSUN NE DİYİM BEKLİYORUZ.

24 Haziran 2011 Cuma

aklıma ekşi diyince limon,limon diyince sarı,sarı diyince lacivert,lacivert diyince bok,bok diyince tuvalet,tuvalet diyince mezuniyet,mezuni

her ne kadar ziyaretçi sınırı koymaya çalışsamda aklıma çok şey geliyor.Ve ben gereksiz bi şekilde aralarındaki 7 benzerliği bulmaya çalışıp bağlantı kurmaya girişiyorum.hayır zorum ne benim bilemedim.Ama aralarında bi ilgi kuramadığım iki şey tek tek o kadar anlamsız ki.


     tek tek demişken feng shui teorisine göre bir ömür yalnız kalmaya mahkum edilmiş durumdaymışım lan.odamın aşk şeysini simgeleyen kısmında her şeyin çift olması gerekiyomuş meğersem.odama baktım ,tek başıma olduğum bir fotoğraf,bir dolap,bir tane poster.her şey 1 tane.yani demek oluyo ki 'canım sap geldin sap gidiyosun' .hayır böyle şeylere takıp,inandığımdan değil ama insan düşünüyo.evet bazan düşünüyorum.çok ilginç gelebilir.ama bunu kimseye belli etmiyorum.sır yani.ona göre.




    bugün çok fazla bişey yaptım mı ? hayır.bişey yaptım mı ? evet.çok sevdiğim bi arkadaşım bugğn son Lys sınavına girdi mesela.çokta iyi geçmemiş.isyanlardayım lan.ondan daha çok üzüldüm galiba.biri bana dur desin diye bekliyorum..




       iki tane film aldım.ama lanet olası presentation yüzünden bugün izleyebilir miyim bilmiyorum.ama şimdi dışarı bakınca 'oha lan ne çabuk akşam olmuş !' dedim ve zamanın çok çabuk geçtiğine karar verip anın tadını çıkarmaya karar verdim.Şükela iki film beni bekler demenin başka bi türlüsünü dedim yani az önce.




       First Sensation 'ı çıkarmadan önce aldığım her meyveli sakız için bu ne lan iki dakika sonra meyvesi filan kalmıyo diye küfür kıyamet ederdim.Şimdi sakız kutusunu açmamla meyve kokusu bütün odaya yayılıyo.onu geçtim mide bulandırıcı derecede olan tadı  1 saat ağzımdan gitmiyo.kısacası bi ortasını bulamadınız lan sevgili sakız üreticileri !




       presentation konum çok afilli.henüz başlamak için hiç bi girişimde bulunmamış olmam bu gerçeği değiştirir mi.tabi ki hıyar.




       filmlerden bir tanesini izlemiş bulundum.Ama nasıl ? İki dakika da bir ya tuvalete ,ya mutfağa. ya odama gidip gelerek.Daha başka yerlere de giderdim de evde oda kalmadı lan.Bende filme ayıp olmasın yazık,arkamdan ağlar diye geri döndüm yani olay bu.Çok mu sıkıcıydı? Tabi ki hıyar.Ama dikkatimi toplayıp filme odaklanmam,odamı toplayıp derse odaklanmamı beklemekle aynı şeyi ifade ettiğinden öyle işte lan.Çok uzattım yine.Oysa ki ben uzun cümleler kurmaktan nefret ederim.Eğer bi yüklem kafiyse cümle olmaya ben sonuna nokta koymaya hazırım.Hatta yeni bi cümleye başlamaya hiç niyetim yok.Aslına bakarsan herhangi bi şeye başlamaya hiç niyetim yok.Daha da derine inmek istersen bi niyetim yok.




      hiç tanımadığım ,beni hiç tanımayan biriyle konuşmaya ihtiyacım var.Yanında salak salak hareketler yaptığımda,çocuk gibi davrandığımda ahmak gibi bakmayıp eşlik edicek birine ihtiyacım var.3.tekil şahsımı kötülemediğim birine ihtiyacım var.


      aylar sonra kendime bile itiraf etmekten korktuğum o şey var ya.neyse işte en azından kendi çapımda bi ilerleme kaydedip öyle bişeyin varlığını kabul ettim ben.sevgilime ,her şeyime bi yerde haksızlık ettiğimi kabul ettim bugün..bugün affettim seni ve ağlayıp senden habersiz senden af diledim bugün.ben bugün,sana ne kadar kızsam da yine haklı olduğunu gördüm.bugün, ben bize sahip çıkamadığımı gördüm.yapsaydım eğer,beni hiç bırakmayacak bi sen vardı orda bugün gördüm.canım hala yanıyo.hiç bişey yapamıyorum.geri dönemiyorum,sadece senin yanında kendim olabildiğim sana dönemiyorum.kimseye savunamıyorum daha doğrusu bunun savunalacak,bizi aklayacak bişey olmadığını anlatamıyorum kimseye çünkü anlamıyorlar.çünkü onlar karışmamışlar hiç kimseye.belki de bende yeterince karışamadım.ama çok istedim .inan çok istedim.










yalvarırım,dinle sevgilim.

23 Haziran 2011 Perşembe

bezelyenin içindeki karnabaharlar tavuk taklidi yapıyorsa 'gıdak gıdaağk ' diyip onlara eşlik etmelisin.





 daha fazla üzülmemek için


 öznesiz cümleler kurmayı


 öğrenmeliyiz.

bu hayat çok elips.

kendimden nefret ediyorum.o kadar çok sebebim var ki.Ben hala nasıl seni düşünebiliyorum?nasıl hala seni düşünüp üşenmeyip gecenin 4'ünde kalkıp beynimi boşaltmaya çalışmak istiyorum?Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?hiç bu cümleyi kuramadım diye üzülüyodum kısmet bugüneymiş.babamı bana bu şansı vermeyip hiç pasta yapmadığı için de kınamıyo değilim.her neyse,gece 'nin 4 ü demişken.insanın bu saatte karnı acıkıyo.

     ekşiye girip biraz saçmalasam mı ? olum çok yalnızım lan.saç malanmaz ,taranır dicek kimsem bile yok.o kadar yani.Burnum akıyo.Biri peçete getirse en fazla 1-2 yıl kölesi olurum.abartmaya gerek yok.


     teoman 'aşk kırıntısıyla doymaktansaağ' diyo ya hani aşkın yenilebilir bişey olduğunu düşünüyorum böyle ekmek gibi filan.çıtır çıtır,tazeeğ çıktııı,üç tanesi bi milyoğğnn.olsa de yesek acıktım lan.


      ben şimdi yarın okula gidicem.oha ne anlatım bozukluğu yaptım lan.aslında bi dersane de işe başlıyım diyorum.türkçe anlatım bozukluğu testleri için anlatım bozukluğu olan cümleler yazıyım mesela.'itinayla anlatım bozulur ' diye de cv'me yazarım oh köşeyi dönerim lan ben.beyin bedevaa.


       o değilde bu yeni yazmaya başladığın kız çok ….ımmm..çokk ..şeyy o sıfatı bulamadım ama güzelli bişey değil yani lan.bi kere kızıl saç o ten rengine hiç gitmemiş.çingene gibi bişey lan o bildiğin.soracığıma yanaklarından suratı görünmüyo bildiğin obez geleceği var o kızda ben söliyim.yakışmıyosunuz lan ayrılın bence.


                                                                                     
       uzun zamandır notlarına bişey eklemiyo.tweet de atmamış öldü mü acaba? diye düşünmekten kendimi alamıyorum.çünkü çok pahalıyım.öyk.öldüyse çok mutlu olurum.niye bilmiyorum ama önce bi rahatlarım bi gevşerim filan.sonra da öküz gibi ağlarım tamam.





yarın rabırt'ın 5 dersi var ki 50 dk'dan 250 dk eder.son dersi eksem,hiç bişey biçemem.o iğrenç dersten hiç bi bok olmaz efendim.olmaz çünkü cuma günü son ders mi olurmuş.o değilde cuma günüüü ders mii olurmuşş laaaaaaaağn.şöyle oluyo ki 3 saat sonra yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz olacak.ölmek istiyorum.-ciddi değilim.

22 Haziran 2011 Çarşamba

benim yanlızlığım yalınlıktan değil yanılmaktan çoğaltılmış.

anlat ..yalvarırım bişeyler anlat.inandır sonra.ben çok yorgunum.her gün olmadığını bildiğim bir şeye salak gibi ağladığım için çok yorgunum.gözlerimin kızarıklığı rimelden değil,ama anneme söyleyemiyorum.kimseye söyleyemiyorum.'neden ' diye başlayan sorulara kulak tıkayıp ana avrat küfür etmeyi bilemediğimden belki yorgunum ben.


                            



      hayal ediyorum,hayal kırıklıklarımla doğru orantılı olarak daha çok hayal ediyorum.öyle ki inanıyorum onlara artık.inanılabilecek bir şeyler yaratıyorum kendime.çocuklarla mesela daha çok zaman geçiriyorum.onların dünyasına giriyorum,unutmak için bazı zamanlar.çıkmak istemiyorum hiç,sende diyorum keşke sende olsan hani..güzel olurdu diyorum..içimden.sadece. çünkü diğer türlüsü zor,çünkü diğer türlüsü olmaz,biz yokuz ya çünkü bu yüzden. 


     düşünüyorum bazen,kimse yokken evde,yolda ya da yürürken yalnız -çoğunlukla- karşıma çıksan diyorum,ne olurdu.ne yapardım,bişey yapabilir miydim ya da  ?yüzüne bakabilir miydim? aptal gibi durup kalır mıydım ya da koşa koşa gelip sarılır mıydım boynuna kokunu içime çekip.Çok özledim çünkü ,en çok onu.Çok özledim.biliyorum çok arabesk oldu bu yazı.'okusan bu ne lan böyle yazmayı beceremeyen bi embesilsin ' diye bile tekrarlardın.Daha bi çok şey tekrarlardın sen bana eminim.Nasıl ihtiyacım var bi bilsen.Bilemezsin ,çünkü biz yokuz.Bugün mesela bi film aldım,içi boş çıktı çok üzüldüm,Çok istemiştim izlemek oysa.Böyle yüklemleri başa alıp anlatmak çok isterdim sana .Omzuna başımı koyup ,akşam oluyomuş olsun mesela yavaş yavaş ,karşımızda vapurlar küçük küçük ,uzaktalarmış mesela,yaklaşıyolarmış git gide.Hem git gide olup hem yaklaşan bi şey çok saçma ki ' diyeyim mesela sana ben.Gülümse sende.Daha bi sıkı sarıl o an.Sonra bırak yavaşça ,hissettirmeden bana ama izin ver omzun benim olsun bir kaç dakikalığına daha.Başkalarının izini unutalım olmaz mı ,yoklarmış olmamışlar mı davranalım,yalancıktan küçük bi oyun oynayalım son defa kendimize.Mutluymuş taklidini yapalım bi kez daha.Soru sormayı es geçelim bu sefer,gözlerimin içine gülerek baktığın ana geçelim ,sonra durduralım zamanı.mümkün mü?

19 Haziran 2011 Pazar

o çok sevdiğimiz böğürtlenli küçük turtalardan yiyip hayvan gibi ağlayasım var.

    bugün farkettim ki burası benim kendim olabildiğim tek yer..Çünkü burda sen varsın.Başka kimse yok.Burda korkacağım,çekineceğim hiç kimse yok.Hatta 'burda yalann yokkk! herşey gerçeeeğğk ' diye nihatdoğanlaşıp bağırsam dönüp kimse bakmaz eminim.Çok önceden beri yapmam gereken şeyi biraz geçte olsa yapmaya başlıyorum.Artık sana ait hiç bişeyi taşıyamıyorum ya tek tek hepsini atmanın vakti geldi biliyorum.






       kendi kendime anlamveremezken,başkalarından beni anlamalarını beklemek bencillik mi,aptallık mı bilemedim.Ama kendimi anlamakta ciddi sorunlar yaşıyorum,en azından bunu bilebiliyorum.Bazen kafamı çıkarıp,pirinç ayıklar gibi istemediğim her şeyi tepsinin bi kenarına ayırıp çöpe atmak istiyorum.Çok şey istiyorum.Daha kötüsü ise istediğim hiç bişey birbirini tutmuyor ve benge kelimesinden kilometrelerce uzak bi gezegende bunları yazmaktan rahatsızlık duymuyorum.Evet,denge her neyse ayrı dünyaların insanı olduğumuz su götürmez bi gerçek.



insan her şeyi utanmadan,saklamadan paylaşabileceği birine 
sahip olmalı,olmalı yani.
olmazsa çıldırabilir,
ciddiyim.
Çevremde o kadar çok insan var ki o kadar çok ki ,
kimse yok.Senin olduğun 
yerde kimse yok.
Seni anlatacağım kimse yok.


Kendimle aynaya bakıp deli gibi konuşmaktan çok sıkıldım artık.Birilerinin görmesinden korkmaktan sıkıldım.Gözlerimin kızarıklığını akan rimelimin gözüme kaçmasıyla açıklamaktan çok sıkıldım.Bağıra bağıra ağlayamamaktan sıkıldım.Ama burası güvenli.Burda bunca şeyden sonra bile seni seviyor olmamı ayıplayacak kimse yok .o kadar ki ,Sen bile yoksun.Çünkü sen bile artık bunu acizlik olarak görüyorsun,sen ki benim küçük turtam.İşte hal böyleyken sebastian,ben seni nasıl başkasına anlatırım ki.Nefret dolu senli cümlelerden sonra gelen ' ama seviyorum'ları kime açıklayabilirim ki.Böyle rahat yazıyor olmam bile bi mucize dışında senin bunları asla okuyamayacak olmandan kaynaklanıyor elbette.Ben hayatımda yapabileceğim en doğru şeyi yapamamanınverdiği huzursuzlukla hala boğuşuyorum.Hala kendi içimde senden bağımsız sana geliyorum her gün.Kimse görmesin diye kendi içimde arıyorum seni her sabah .Sakladığım yerden çıkarmaya çalışıyorum seni,bazen o kadar derine koymuşum ki meğersem seni bulmamla akşam oluyor,üzülüyorum,yorgun düşüyorum.uyumaktan korkuyorum.Geceleri uyurken sana kelimeler topluyorum en gizli saklı ormanlardaki güzelli çilek ağaçlarından -sen seversin diye -En tazelerini,en söylenmemişlerini seçiyorum,öyle atıyorum torbama.Hiç birini duyamayacağını bile bile kuruyorum cümleleri.başkası üstüne alınır diye korka korka söylüyorum hepsini.Balığıma anlatıyorum evde kimse yokken,atasözüsü bile var ama söylemicem.Belki o senin kulağına söyler ,ben yapamıyorum çünkü.Çok yoruluyorum inan çok yoruluyorum.aynı hem de hem mutluymuş gibi yapmaktan,hem sen yokmuşsun gibi davranmaktan hem senin haklı çıkmandan çok yoruluyorum.








         senin yanımda olduğunu hissettiricek bişeyler yapmaya çalışıyorum,unutmak isterken hem de.Bi kaç kelime tutuyorum aklımda,bir tane de sayı.kendime tekrarlayıp duruyorum devamlı.Senin yerine geçmek isteyenlere bakıyorum okadar boş ki hepsi,gülüyorum.nasıl cesaret edebiliyorlar diye. gülüyorum sadece.Yine de bir umut arıyorum senden  bi parça hepsinde utanarak.Sonra boşa kürek çektiğimi anlayıp vazgeçiyorum.bu sıralar hep vazgeçiyorum.

11 Haziran 2011 Cumartesi

yeni kahramanım bulaşık eldivenlerim.



  Ben bunu alışkanlık haline getirmekten korktukça başıma gelmesinden korkuyorum aslında.İnsan alıştığı şeylere dikkat etmeli.Neyse.

      Türlü türlü küfürleri eklemeden bi cümle kuramadığımız o insanın hayatımızı ne çok etkilediğini görmek.Onu hayatımdan çıkardıktan sonraki kısa bir zaman dilimi önce ondan nefret etmekle  meşguldüm.Şeytanın mutlaka ölmeden önce görmesi gereken yüzler koleksiyonuma eklemiştim onu da.Tanıdığım güne lanet ettim bol bol.O serin cumartesi akşamının bir suçu olmadığını kabul ettim endişelenmeyin.Ama kendime endişelenicek daha büyüklerini bulduktan sonra elbette.Bunca acının,unutuyormuş gibi yapmanın içinde atladığım küçük bi detay vardı.


 Düşündüğüm sayılı anlardan birinde,sevdiğim bütün şarkılarda,tekrar tekrar izlediğim filmlerde,çilek kavanozlarına yakıştıramadığım çileklerde,turşu suyunun içinde boğulmaktan kurtardığım turşularda ondan bişeyler bulmak ağzımın tadını bozuyordu esasen.Bugün defterime yıllardır kullanmayınca bitmediklerini farkettiğim kuru boya kalemlerimle hayalimi çizdim,mesela.Ona baktıkça ben oraya gider çizdiğim pembe denize dalar, nefesimi tutmadan nefes alırdım ve gözlerim yanmazdı hiç sımsıkı kapatmasam da.mutluluk buydu   işte gözlerini korkusuzca açabilmek renklere.Yalnızlıktan her çocuk gibi çok korktuğumu unutup ışıkların hiç kapanmadığı o planktonun içine girer derin bi uyku çekerdim,köpek balıklarından uzakta.Defalarca izlediğim kayıp balığın hikayesini aklımda canlı tutmaya çalışır, çok büyümüş taklidi yapıp babama kafa tutardım mesela.Sonra pişman olmak pahasına,derin sulara dalardım arkamda endişeli sevdiklerimi bırakıp bir başka maceraya koşardım bunun için yeterince büyüdüğümü düşünüp.Aslında iki yüzlülük yapıp annemin paçasına yapışıp gördüğüm her parka koşmak isterken kendimi küçük bi çocuğun olağan şımarıklığına bürümekten de kaçınmazdım.Çocuk olduğumu en çokta burda kanıtlardım onlara.İşime geldiği gibi davrandığımı yüzüme vurduklarında da bundan utanmayacak kadar hırçındım,tıpkı kayıp balık gibi.Benim dünyamın dışındaki bi gökyüzüne sadece bana aitmişçesine başımı kaldırıp ,her noktasını iyice gözlerimin önünden geçirip onları kamaştıran güneşin doğmasını beklerken hep uykuluydum,balıkların uyumadığını düşünen herkesi yalanlarcasına gözlerimin kapanmasını engelleyemeyerek.Başı kendi omzuna düşücek kadar yalnız,bunu önemsemeyecek kadar pollyanna.En çokta küçüklüğümü gökyüzüne bakarken hissederdim,gözlerimi hepsini birden görebilmek için kocaman açtığım halde, eksik kalan yerlere başımı çevirir kendi etrafımda bir tam tur atmadan bitiremezdim bu yolculuğu.Yalnız yolculuğa çıkmaya alışmamın miladı o günlerdir elbette.Kendi kendime yetebilmeyi adım adım öğrenirken buna alıştığımı hissettiğimde tökezliyordum en çokta.Sabah hep aynı saati çeyrek geçiyorken kalkıp,yaşamama yetecek kadarı kafi nefes alıyordum.O sabah başka bir yoldan gidip zihnimi açık tutma zımbırtısına bi katkıda bulunmak istemiştim kendime belli etmeden.Hem yolun üzerinde pastanede vardı ki,aslında en önemli nedende buydu.En sevdiğin şarkılardan olabilecek bir tane şarkı dinliyordum,yalnız bunun beni eskisi kadar rahatsız etmemesinin şaşkınlığıyla.Dinlemeyi bırakmamıştım  yine de.Senden bir şeyler bulmak korkusuyla yaşamaktansa ,yüzleşmeyi tercih eden o hırçın balığı bırakmıştım kendi haline.Onun yeri okyanuslardı çünkü,benim içim fazlasıyla kirli havayla doluydu.Doğadaki bütün ağaçlar birleşse içimdeki bu rutubetli havayı atamam diye bile düşünmüştüm o zamanlar.Çok fazla karamsar davrandığımı farkettiğimde yokuşun sonuna gelmiştim,üstelik şarkı bitmiş,simitten bi parça kalmıştı sadece.Ağzım kurumuştu,su şişesiyle başladığım seviyeli birlikteliğe gereken özeni göstermediğimden yollarımızı ayırmaya karar vermiştik.Daha doğrusu su içip içmemeyi pek salladığım söylenemezdi.Acıktığını önüne yemek geldikten hemen sonra farkedebilen,doyduğunu ise asla farkedemeyen bi insan olmuştum.Doğal olarak bu durum suyla olan ilişkimin sonlanmasına bi anlam katıyordu.Böyle basit gibi görünen şeylere anlam yüklemeyi kendime adet edinmiş,zaman öldürürken içimi rahatlatmak için ufak tefek şeylerle bile uğraşmaya başlamıştım.Daha önce hiç gitmediğim bi yere tek başıma gitmeye karar vermekle kalmayıp hayata bile geçirmiştim.Etrafa turist gibi bakıp orası burası nerde diye ilk önüme gelene soruyordum.Simitçiler başta olmak üzere bi kaç esnafla daha kısa soluklu sohbetlerden sonra kayda değer bi yerlere geldiğimi hissedip,artık ait olduğum yere dönme zamanı geldi diye düşünüp Karaköy'e geçtim.Orda biraz soluklandıktan sonra köprüden Eminönü'ne doğru yürümeye başladım.Sağ tarafa özellikle bakmamaya gayret gösterirken gözümün kaymasını engelleyemeyerek kendime kızdım.Aslında ne zamandır yapmak isteyipte yapamadığım şeyi yapmanın tam sırasıydı.Ama önce gözüme birini kestirmem gerekiyodu.Sanki dünyaya fırlatılmış birinin tedirginliğiyle güvenli bi göz arıyordum ki bulmak zor olmadı.Biraz ilerde tonton bi amca 50-55 yaşlarında balık tutuyordu.Ki balık tutması güzel bişeydi.Belki eskiden olsa yapmayacağım şeyi yaptım.Yanına gidip 'merhaba' dedim gülümseyerek tabi ki.Balık tutmak istediğimi anlattım sonra ,anlatmak bile denmez ya bi kaç cümleyle rica ettim.Ama amca sandığımdan daha sıcakkanlı çıktı.Acemi şansı da diyebilirsin.Oltayı vermedi hemen , önce çok önemli bi konferansın en önemli konuğu gibi gerinerek nasıl tutmam gerektiğini anlattı.Zaten yapılacak çok fazla şey yoktu.Beklemek dışında.O da benim en iyi bildiğimdi.Hoşuma gitti ,tonton amcamız beş dakikalığına gözlerini oltadan ayırmadan bana verdi.O an anladım ki insanın eli boşalınca ağzı daha çok çalışıyormuş ya da amcamız sabahın 9'undan beri orda olduğu için yalnızlıktan patlamış.Hele de canından çok sevdiği torunları benim yaşlardaysa diye düşünürken,torununu anlatmaya başladı.Neyse ki henüz 5 yaşında yaramaz bir erkek çocuğu olması , anaokuluna zar zor gitmesi ve arada sıradada dedesiyle balığa gelmesi dışında elle tutulur bi olağanaltılığı yoktu.Tanımadığım bi insanla konuşmanın bu kadar iyi gelebileceğini tahmin etmiyordum.


     ''koştum ,büyülü renklerin arasında bu gezegeniiiiiiiiiiiin.'' bağırmayınca zevkli olmuyo.


 Koşmak istiyordum.
Bu insan yığınlarının arasında zor tabi.
Zor olan sağ sol yaparak koşucak zorunda olmak mı ? İstediğim koşmak değil miydi oysa,
şeklinin ne önemi var ki?
Kaldı ki 100 metre engellide bir şekildi
ama bu kadar geniş düşünmeye gerek yoktu.
Her neyse koşmadım.
Eminönü'ne geçtikten sonra karşıya geçip sola doğru sahilden yürümeye başladım.
Balık görünceye dayanamayan kedi gibi
-hiç sevmem şu hayvanı-
 iskelenin önünde hayran hayran
 bakarken buldum kendimi.
Kendi kendimle anlaşma yaptım
eğer 10 dakika vardıysa vapura binicektim.
15 vardı ,kaybettim,
' Yok lan vapur beni kaybetti ' diye kendimi avuttum.Hem koşucaktım daha bu kadar açgözlü olmamalıyım diye kendimi durdurdum.
Karnım acıkmıştı.
Az önce tuttuğum balıkları ekmek arasına
 koyup satan birinden balık-ekmek aldım.
Eğer balık tutsaydım o balıkları tuttuğum gibi geri atardım bundan şüphem yok.Bu kadar zıt iki şeyden birini aynı anda düşünüp ,birini eyleme geçiriyorken,kendimden bile korktum.Her neyse ekmek parası diyip çok fazla kafa yormadım.Balık ekmeğe soğan ister misin ? diye sormuştu balık ekmekçi abi.Koyma dedim.Soğanın diğerlerinden bi farkı vardı elbette.Soğan aslında farkında olmadan aşkın istenmeyen meyvesi olmuştu.Sevgili varsa,soğan yok.Ben paranoyak gibi bu sorunun altında türlü türlü sebepler ararken eminim balıkçı abinin umrunda bile değildi bu.Saçma sapan bir şey düşündüğümü farkedip 'ekmek parası diyip ' daha fazla kafa yormadım.Balık ekmeği aldıktan sonra yanıma küçük bi çocuk geldi,karşıma geçip neden ıslak mendil almam gerektiğini anlattı bana.İyi niyetli bu küçüğü kıramadım ben.Ne biliyim ilk defa bi çocuk gelip 'ıslak mendil alır mısın ' diye sormayıp niye alıcağımı anlatmıştı bi kaç kısa cümleyle.kendi çapımda bi ödül vermiştim bende ona,kendimle çok gurur duydum,aman ne güzel.Asla yaşamak istemiyeceğim bi hayatı yaşıyordu ya o çocuk;ama hiç kırılmamıştı bu yüzden kimbilir vakti olmamıştı belki de kırılmaya.Öyle bi lükse sahip değildi.Elimdeki hiç bişeyin kıymetini doğru dürüst bilemeyen ben ,ona imrenmekten kendimi alamadım.Yaşadığı bu hayattan değil ama benden daha cesur olduğuna emindim.Onun yaşlarındayken ben yarın okula giderken hangi yakalığımı taksam'larla , annem dışarda oynamama izin vericek mi acaba'larla meşguldüm.Hiç mendil satmak zorunda kalmamıştım ,anlayamazdım.Anlamak için uğraşmaksa deli işiydi.Bu dünyada hepimiz farklı yerlere fırlatılmıştık,o rüzgarın azizliğine uğradı belki de hepsi bu diyip kendimi kandırdım.Aynı iskelenin önünden tekrar geçerken vapur gelmiş ,yolcular binmiş, hareket bile etmişti.İlerde bi banka oturup arkasından baktım.Koşmak istiyordum.Üstelik hava çok sıcaktı.Hala sürüklenmeyi bekliyor olmama şaşırdım.İstemem yeterliydi oysa,öyle öğretmişlerdi.Önüm arkam sağım solum bomboştu.Takılıp düşüceğim tek bi taş bile yoktu etrafta.Kendime koşmak için sebepler yaratmaya çalıştım,koşu bandının üstünde bi odanın içinde tıkılıp ter kan içinde kalmamak için.O yüzden enerjimi başı sonu belli olmayan kurslara harcamayacaktım ben.Benim kastettiğim koşmak balonlu olanlardan.Hani şu dondurmamızı afiyetle yedikten sonra ,baloncu abinin elindeki gökyüzüne benden daha yakın oldukları için imrendiğim balonları kastetiyorum.Hava sıcak ve ben küçüklüğümün masum inatçılığını kullanıp balonu binbir zorlukla aldıramayınca zevkli olmadığını biliyorum mesela.Hava sıcak,başka bir el aramak zorunda değilim diye kandırıyorum kendimi.Koşmadım.Çünkü elimden tutup 'hadi daha hızlı' diye bağıracak bir ele ihtiyacım vardı.

10 Haziran 2011 Cuma

saçmalalamamalmamamakakmamalalamlalamak.

Üniversiteye başlayalı dokuz ay oluyor.Hayatıma gireli altı ay.Hayatımı oluruna bırakalı iki ay.Onun olmadığını öğreneli bir hafta.


Hayatıma çok büyük anlamlar yükledim hep ben.önemli bir şey olacaktım ben,evde oturup her şeyin ayağıma gelmesini beklemeyecektim mesela.O gelmeden ben ona gitmiş olacaktım çoktan.Başkalarının ne dediğine kulağımı tıkayıp öyle yürüyecektim,kalıplaşmış düşüncelerin dışına çıkıp bakmaktan korkarken herkes ,öyle olmayacaktım ben.Dışarı çıkıp çıkmamam hava durumuna değil keyfime bağlı olacaktı,sıcaktan gebericeğimi bilsemde bi tişört bi şortla alıp çantamı gidebilecektim.Hayır' demeyi diyebilmeyi bilicektim yeri geldiği zaman vazgeçmeyi de.
her neyse.


 küçüklüğümden beri matematiğimin yetmeyeceği kadar Türkçe dersi görmüş biri olmam ne yazık ki bir yazıya nasıl girileceğini öğretmediği için bir an üzülmüşüm gibi yaptım ; ama sonra geçti.Çünkü noktalı virgülün nerede kullanılacağını hala unutmamış olmak beni rahatlatmıştı.Kaldı ki 'saçmalamak' diye bir geçişsiz bir fiil var ki bi doktor amcayla aynı görevi görür ama yıllardır beş kuruşsuz karın tokluğuna ,sigorta bile yapmadan çalıştırırım kendisini 'gık' ı çıkmaz yavrucağın.İnanmazsınız ama bir gün bile bana küçük Emrah  tribi atmamıştır.öyle de bi fiil.


     yazmak ,en azından benim için, hep aynı hikayeyle başlar.yanımda kimin oturduğunun önemsiz olduğu bir bank ve boşlukta akıp giden deniz.Aniden kafanı kaldırmanla turuncu beyaz o şirinli vaprulara ,daha sonra da biri diğerinin güneşini kesen çarpıklaşmanın ötesindeki o beton yığınlarının arasında hala nefes almaya çalışan tek tük ağaçlara takılır gözün.'Bir ağaç kadar olamadım' bile dersin hatta abartıp 'bi dikili ağacım bile yok' da dersin.İstersen Sezen takılıp ' Bir kedim bile yok' diyip gülümse diye bile eklersin,içinden.ÇÜnkü dışından söylersen senin gibi dingilin biri durup senin deli olabileceğin hakkında yorumlar yapar başka işi yokmuş gibi.Oysaki mutlaka onunda cüzdanında ödenmeyi bekleyen faturalar ve sıra sıra dizilmiş kredi kartları,gideceği yere en hızlı nasıl giderim telaşı,telefonunda cevaplanmayı bekleyen bi mesaj var olmalı.Ama o bi anda olsa bundan kendini kurturabilmek için senin akıl seviyeni ölçmeyi kendine borç bilip,seni kullanıyor.


     Evet dostum.Kullanılıyoruz !


 Anlık hevesler için birbirimizi hiç düşünmeden,acımasızca kullanabiliyoruz.Ama ben hala araba kullanamıyorum lan.neyse konu bu değil.Şekerleri kullanırız,çayı içilebilir hale getirmek için,insanları kullanırız ,eksiklerimizi örtmek için.Ne garip değil mi ? değil.O eksikliği yaratacak kadar acizsin;ama bunu deşifre etmemek için senden ne eksik ne fazla olan birini kullanmaktan çekinmiyosun.Mesela,eski sevgiliyi unutmak için,seviyormuş gibi yapılan yeniler.Çok mu sevdin doğru söyle? Başka bir ayın yine beşinde aynı yerde onun elini tutuyordun oysa.Nasıl aynı kokuyor muydu parfümü ,onda da benim kokumu aradın mı yada ? Ona da saçlarını şu renk boyatsana diye tutturdun mu ya da şaşırtıcı bi şekilde her şey istediğin gibi miydi? Ben o filmin ilk yarısının sonunda ağlarken ,aynı filmi onunla izleyip gülebildin mi mesela? Aklının bir köşe başında durmuş elinde papatyalarla benim gelmemi mi bekliyordun buna rağmen yoksa? Hayatına giren herkesten dürüst olmasını beklerken,kendine bu kadar yalanı birden söyleyip üstelikte bunlara inanmak ağır gelmedi mi ,mesela sabaha doğru - uyuyamadığını biliyorum-Derdim bu.Aslına bakarsan  dert etmeyi bırakalı hayli zaman oldu.Ben kendime senin yokoluş filminin son karesini oynarken en sevdiğim portakal suyununda bittiğini gösteren pipetten gelen ' dçfvşzövfedkl ' sesi - böyle bi ses var evet. -  farkedip buna üzülüyorum.Portakal suyu için üzülünebilir ki çünkü o bunu hakediyor ya da her neyse ben haketmese de üzülmemeyi öğrenemeyeceğimden bahaneler üretmekle meşgulüm.Bir bahane üretim fabrikası kursaydım eğer,dünyanın sayılı zenginleri arasına girmezdim ,abartmayalım.




Ortaya koyacak bir sermaye olmadan da hayal kurabilmeyi seviyorum ama.Bu yüzden bir hayal fabrikası kurarak,köşeyi dönebilrim.Zaten biz gözünü para hırsı bürümüş insna bozuntuları köşeyi döndükten sonrasını düşünmeyiz.Lan belki araba çarpıcak köşeyi döndüğün anda hemde Mercedes filanda değil bir şahin görünümlü kartal yüzünden imamın kayığına biniceksin.-bu kayık fikrini sevmiyo değilim,vapur falan olaydı iyiydi tabi ya neyse- Oysa hep o hayalindeki BMW'nin altında ezildiğin hayallerini ısıtmıştın öncede 180 derece ısıtılmış fırında.Hep güzel şeyler hayal edecek değilsin ya kendine özgü felaket senaryolarını hep üşengeçlikten 'oscarlık film'etiketini alamamıştı bi türlü.Şehirlerarası o vapurda köprünün altından geçerken mesela ,dinlerken seni korkudan gözlerimi sımsıkı kapatırken bulmuştum kendimi.Fena sayılmazdı yani.Ama ben annemin üşengeçlikten olayı altına yapmaya kadar getirmiş bulunan kızı,sen annesinin yatağından kalktığı an o koca ayakkabıları ayağına geçirmeden kalkmayan oğlu,biz çok farklıydık.Yarım bırakır bırakır,arkamızdan ağlayan oyuna geri dönerdik.Bilirdik ki bu oyun bitmeden,yaptığın hiç bi yapboz,en heyecanlı saklambaçlar -gecenin bi yarısı oynanan-sallanılan salıncaklar bizi eğlendirmez,gülümsetmezdi.Biz hep geri dönmek için bitirmedik ,bitiremedik,kendi kendimizi inandırmak için belki de 'ne vazgeçilmezmiş be!' diyebilmek için.Çünkü herkesin bi vazgeçilmezi olmalıydı bu hayatta.Bağımlı değil ama bağ kurduğu olmalıydı.Bu çok sık unutulan şeyi başardıktan sonra biz egolarımızı balonlara bağlayıp gökyüzünde dolaşmaya çıkarmıştık.Ne sen küçük prens,ne de ben bir çiçektim.Ne sen beklerdin ne kadar uzak bir gezegende olduğumu bile bile,ne ben sen sen yoksun diye fotosentez yapmayı bırakardım.Çok bi zaman geçtikten sonra deneyebileceğimi farkettiğimde portakal suyum bitmişti ne yazık ki.

9 Haziran 2011 Perşembe

karalama.

Bir silgi bulamadan yazmaya başlamak ne zormuş,az önce gördüm.Bu aslında hepimizin beynindeki o klasik erteleme isteği.Yalnız çok dikkat etmek gerekir ki asla bi üşengeçlik değil.Yapman gerekeni bilip kendi kendine engeller koyma şeklim bu benimde,silgi aramak.Yılda sayısını unuttuğum kadar silgi değiştiren daha doğrusu kaybettiği için değiştirmek zorunda kalan ben,kaybettiğim silgilerle bir silgi dünyası kurar,silgiden apartmanlar,parklar vs. yapar,böyle de saçma sapan bir proje bozuntusuna imzamı atabilirdim.neyse ki çok üşengecim.


                                                             scribble.jpg
İmza atmak demişken,bu da hayali projelerimden biri elbette.İmza atabilen insan benim gözümde dünyanın 8. harikası olmaya adaydır ki nedeni elbette Allah vergisi olan bu yetiye sahip olmamamdır.Bu yüzden benim de bi çok vatandaş gibi günlüklerimin arasında sadece imza denemeleri adı altında amaçlı fakat 'sonuçsuz' karalamalar mevcuttur.Şimdi 18 yaşının altı ayını doldurup buçuğa adım atmış hatta bu pazar oy bile kullanacak bir insan olarak hiç mi imza atmadım?Attım,tabi ki attım.Ama hepsi kendilerine ayrılan o hep sığmayıp taştıkları küçük kutucuklarında -ki kutucuklar hep küçük olur zaten- bağımsızlıklarını bile ilan etmiş olabilirler.

                Scribble_photo.jpg

Velhasıl-ı kelam,benim hiç imzam olmadı.Bu demek oluyo ki benim en büyük korkularımdan biri de kargocu abilerdir.Onları her gördüğümde içim ürperir,göz pınarlarımdan bir yaş 'pıt' diye kendini boşluğa bırakır.Hele ellerinde teslim edildiğine dair imzanlanmayı bekleyen o boş kağıt yok mu?Var tabi,olmaz mı hiç.İşte kargocu abi onu bana uzatırken içim hep üstüne Raid fışkırtılmaya çalışan sinek gibi telaşlı.Ama biraz pollyannacılık oynamak gerekirse ,bu durumun kargocu abiyi bir anda olsa gülümsetme olabilitesini düşünüp mutlu olabiliyorum.Ki ben onun yerinde olsam kağıdı alıp,kapı yüzüme kapandığı an imzaya bakar ''bu ne lan eguheheu imzaya bak afsgsdfhsd'' diye bütün randomları tek bi cümleeye sığdırır,yarıla yarıla gülerdim.Ayrıca insanların eksikleriyle dalga geçmek değil ama yalnızken bunları düşünüp gülmek en sevdiğimdir.Beni bazan kendi kendime gülerken bulan ev ahalisi bunu hiç bilmez ,her neyse her şeyi de bilmeyiversinler.




Tanıştırıyım kendisi benim yeni bağımlılığım-Model.

2 Haziran 2011 Perşembe

sıfırnoktabeşedoğru


okuyorum ben bişeyler.yapabildiğiğim kadar yarım bırakana kadar okuyorum.ama büyük ihtimalle yarım kalıyolar,katlanamıyorum çünkü.bitirmek istemiyosun bazen.yarım kalabilir ama bitmesin diyosun.bi gün okunur bi gün gidilir o yarı yoldan dönülen yere,yada ne biliym izlenir en heycanlı yerinde bıraktığımız o film.bilmiyorum.belki.bazen.olabilir..bilmiyorum.uzun bi zaman geçmedi çok fazla bişey değişmedi hatta bilmiyorum bi elin parmaklarını geçer mi? sahi kaç parmağımız vardı bizim.her neyse ama keşke beş olmasaymış. ama bişeye tahammül etmeye yada tahammül etmek zorunda kalmayı istemiyorum mesela.sıkıldım anlıyo musun.şarkıdan yani yanlış anlama.şarkı dinlerken yazamıyorum çünkü.yarım saniye bekle kapatıcam.kapattım.sahi yarım saniye ne kadar eder?sıfır nokta beş saniye beklemek nasıl bi duyguydu emre? bana öyle bakma.rahatlatıyo beni.ama şu an midem bulandı.aslına bakarsan çoğu zaman oluyo.ne zaman seni düşünsem oluyo mesela.nedenini bilmiyorum psikolojik sanırım.neyse ben ne söylemeye çalıştığımı unuttum sanırım.toparlayamıyorum işte gördüğün gibi.evet şey dicektim.okudum yazılarını tesadüfen belki,bazen.işte sonra ileri görüşlü olduğumdan olsa gerek bi daha okuyamam diye yazdım tek tek hepsini defterime.defterimi görmelisin.tam bi şirinlik abidesi :) anlatmak istemiyorum onu  hayal et sen şirinli bişeyler işte.en sevdiğim kalemimle yazdım hemde onu da görmelisin :)o daha da şirinli defterimden.ama defterime söyleme sakın şşt.neyse işte yazdım yani okuyamam bi daha belki diye korktum ben.korkmaktan çok korktuğumu bildiğim için belki de.ıslık çalmayı henüz öğrenemenin küçük gibi görünen olağanaltı zararlarından sadece biri bu aslında.ıslık çalmayı öğrenmeliyim,yapılacaklar listesine ekledim bile çoktan :) ne diyosun işte yazdım yani.sonra tekrar okudum beğenmedim yazımı.tekrar yazdım hepsini.yapıcak başka işim yoktu yazdım bende yapıcak bi işim olsa da onu yapmaz yine yazardım.tuhaf gelebilir ama şu an sayfalarca yazabilirim yapabilirim bunu.cümleler biriktiren yalnız sen değilsin.sahi söylesene sen kimsin?ya da boşver önemi yok.biliyo musun hiç önemi yok.tanıdığım kişi olmadığına eminim.tanıdığım kişinin de kim olduğunu bilmiyorum ya neyse.neyse dediğime göre başka bişey anlatmaya devam etmeliyim.bunu da ekledim yapılacaklar listesine:)şu an bunu yollayıp yollamayacağımdan emin değilim.kafam çok dağınık sadece.küçük prens ve kötü dev şeysimi yazmışım ben ,hatırlayamadım.balıklarla bi rekor denemesi yapmaya karar verdim de onun etkileri olabilir.güzel olmaz mıydı düşünsene,bi şey yapıyosun 3 saniye sonra hooop.aslında yoğğ öyle bişeyy yaa :D filmdeki gibi gidip mal gibi sildirmiyosun ama bu doğuştan bişey anladın mı,engel olamadığın bişey,her şey senin dışında gelişiyo yani,sen koltuğunda elinde patlamış mısırınla sadece seyretmenin verdiği huzurdan baska hic biseyle ilgilenmiyosun.
               nemoworldlost.jpgama aslında saçma.hadi tamam saçma demeyelim ama öyle işte.bazen olmak güzeldir bence.sürekli olmaması,sürekli unutsaydık hoşumuza gitmezdi eminim,hep en sevdiğimiz şarkıyı dinleyip sonra ondan da sıkılmak gibi.ama bazen dinlersen sıkılmazsın.en sevdiğin yemekten her öğün yememek gibi,ya da en sevdiğin filmi her gün izlemezsin işte.tüketmemek için onu.çünkü bu yüzden.ben bizi tüketmekten de çok korktum mesela bilmiyosun sen ama korktum.aslına bakarsan tekrar,korktuğum şeylerin üstüne gittiğimi farkedeli çok olmadı.unutmaktan korkuyorum ben bi çok şeyden daha korkuyorum ama en çok bundan anlıyo musun.mesela elma şekerinin parasını hala vermediğimiz o dükkanın yerini unutmaktan çok korkuyorum.sonra sen elini nasıl yapıyodun bişey anlatırken hiç dikkat ettin mi.ben ettim.ama unutursam ya bi gün.kendi kendime salak gibi yapmaya çalışırken aynısını ya yapamazsam bi gün,unutursam ya? neyse ki somut şeyler bunlar o yüzden bazen de korkmuyorum.hissettiklerimi unutmam mesela.mesela nasıldı o-nay-lıyorum :) sesini unuturum belki ama aklıma gelince hep gülümserim.tuhaf.neyse bazan düşünemediğimi farkediyorum.çoğu zaman düşünemiyorum ama hep farkedemiyorum.ben bi çok cümlenin arasından sadece bi kelimeyi seçer ve konuşurum saatlerce.diğerlerine haksızlık değil mi bu.ben ki haksızlığı hiç sevmem.neyse inanmak demişsin.ilgilenmiyorum bununla inanmak bişeye birine çok saçma.
13833319_tarakan.jpgmesela hamamböcekleri onlara inanıyorum ben.istikrarlılar çünkü her yaz mutlaka karşıma çıkarlar ama kışın değil(buraya dikkat)bunu bi söz gibi düşün onlar istemeden de olsa sözlerinde dururlar çünkü ben inanıyorum bu yüzden.sana gelirsek,düşünemiyorum bazan demiş miydim? şu an düşünmekte zorluk çekiyorum lütfen darılma.sana inanıp inanmamayı düşünmüyorum.çünkü korkuyorum ben.unutmaktan,yanılmaktan,ben aklımdaki sayı kadar sıkı tuttum seni hiç bırakmam bana inan.ben inanmam sana ama sen bana inan.ben bazan salak salak şeylere uzun uzun gülerim,hiç bi işe yaramaz diyip çöpe attığın şeyle saatlerce zevkle oynayıp eğlenebilirim,tek derdim hiç bi derdimin olmamasıymış gibi konuşurum ben.sakın darılma bana,unuttum sanma,unutmam.senle gittiğimiz yerlere gider bazan ağlarım.ama sen bilmezsin.bilme çünkü biz yokuz.eksik olan neydi biliyo musun ,sabır ve inanmadın hiç bi zaman bana.olaylar gelip geçicidir.böyle böyle oldu ve sen böyle böyle yaptın ondan bende sana böyle böyle diyorum demiycem.tek sorun buydu emin ol.ben sana zerre kadar inanmıyorum derken inanmıştım aslında.ben derim çünkü ben konusurum salak salak.ama sen nasıl oldu da zekilik abidesi her şeyi anladın da bi bunu anlayamadın hala merak ederim.ama cevaplama yalvarırım.yoruldum çok.böyle işte.bağlayamıyorum bi yere.o kadar yarım ki her şey,hiç olmadığı kadar.



img-amelie-paulain-kuru-boya-portre636.jpg