14 Mayıs 2011 Cumartesi

mürekkep balığından hallice.

başını sokmak için ev yaparsın.Korunmak için,saklanmak için,kendin olabilmek için,oksijenini kimseyle paylaşmamak için,bencilliğinin doruklarına ulaşıp yine de vicdan azabı çekmemek için.bütün işlerini bitirip yorgunluktan yarıya inmiş gözlerini kapatıp ,kapısını açıp duvarları şeker rengi odanın,ışıklarını biraz kısıp,kırmızılı lalenin içinden gelen,kendini en sevdiğin köşedeki en sevdiğin koltuğuna atıp yorgunluğunun üstünden akıp gittiği , birden canlanıp küçük tavşanın arkasından heyecanla koşmaya başladığın anı düşlersin.


 O odanın içindeki her şeye sahipsindir.''Sahip olmak'' bu oldukça sık unutulan bir şeydir.Birine sahip olabilirsin,bir şeye ya da bir kaleme ,bir yastığa,bir müzik kutusuna-içindeki küçük balerinle birlikte o şirinli müziğe-bir şeye sahip olmak ve bir şeyin sana ait olması durumudur ki seni yalnızlık kavanozunun içine hapsedilmiş çileklerin yanına koyulup nefessiz kalmaktan kurtarır ki çünkü çileklerin ait olduğu yer kavanozlar değildir.



      Sahip olmakla birlikte bir çok şeyi üstlenmek zorunda olduğunu gördü insanoğlu ve.Belki de hayatı boyunca bu yükün altında ezilmenin vereceği manyak huzursuzluğu taşımamak için sahip olmamayı tercih etti ya da -mış gibi yaptı.Halbuki sahip olmayı kendi hayalinde çok fazla yedirip içirip büyüttüğünden bihaberdi de insanoğlu aynı zamanda.Çokta haksız sayılmazdı aslında.Hayatında hafife aldığı her şey gibi bunu da basitleştirmemişti ki bu iyi bir şeydi.En azından buna sahip çıkmalıyım diye de düşünebilirdi ki bu da doğru bir adımdı.


      Kendine ait olduğu odaya girdiğinde,sahip olduğu -olabileceği - şeylere bir göz gezdirdi.Bu bir anlamda 'bağ kurmak'tı.Önce kırmızılı bejli ama daha çok siyahlı masanın üstündekileri inceledi.Yarısı suyla - geceden beri ordaydı ve tozlanmış olmalıydı - dolu bardağa baktı.Fazla sıradandı,ona dokunuyordu ama bu bağ kurmak için yeterli gelmedi o anda.Biraz sol tarafta balığını beslemek için kullandığı yemler - turuncu ve sarı renkte-  duruyordu.Kendisi için bir önemi yoktu.Sadece balıkları yaşamalıydı ve onlar olmasaydı yaşayamazlardı.Bu yüzden onunla bağ kurmayı düşünmedi bile.Kafasını biraz yukarı kaldırdığında duvardaki beyaz saate gözü takıldı.Bu saat onun için çok önemliydi ,onu çok sevdiği bir arkadaşından 'baktıkça onu hatırlaması temennisiyle' almıştı ve garip bir şekilde gerçekten her baktığında zamanı bile unutur sadece onu hatırlardı.Aslına bakarsan akrep ve yelkovanın tutkulu iki aşık olduğu hayalini kurmasına sebep olmaktan başka hiç bir işine yaramamıştı bu saat.Bu ,biri diğerinden daha uzun olan, çubukların hangi sayıyı gösterdiğiyle ilgilenmemişti bugüne kadar.Bu yüzden ona sahip olmayı da aklından geçiremezdi.Her günün özellikle akşam saatlerinde yalnızlığını paylaştığı bu odayı daha önce hiç bu kadar dikkatli incelemediğini farketti o anda.Bu iyi bir şey değildi.Çünkü bugüne kadar hep o küçümsediği insanlar nasıl yaptıysa o da  -mış gibi yapmıştı.Bir şeye sahip olabilmek demek 
ona bir değer yüklemekti ki o bunun farkındaydı.Çok önemsiz bir şey olabilirdi bu.Başkasının bir bakışta düşünmeden çöp kutusundaki poşetin derinliklerine yollayabileceği bir şey.Öyle de olmalıydı bir sakıncası yoktu onun için.Çünkü sahip olabilmek için başkalarının ne düşündüğü değil ilk defa; gerçekten kendisinin ne düşündüğü önemliydi ki bu onu mutlu etti.Kimsenin ona göstermediği bu ayrıcalığı şimdi o kendine gösteriyordu ki bu unutmaya yüz tutmuş özgürlüğünü yeniden hafızasında canlandırmasına yardım etmişti.Bu sahip olma meselesinin merkezine kendini yerleştirdikten sonra omuzları daha bir yukarda odasına göz atmaya kaldığı yerden devam etti.Saatten gözlerini ayırarak duvar boyunca uzanmış yere yakın, üstünde dünden kalma battaniyesi olan ikili koltuğa dikti bu seferde onları.Aklından ilk geçen kokusu olmuştu.Kokusunun koltuğa sinmiş olma ihtimali koltukla arasında bağ kurma olasılığını ona göre arttırıyordu.Çünkü yine ona göre kokusu ona özeldi,koltuğuyla farketmedende olsa paylaşmış olması onu da özel yapabilirdi ,neden olmasındı ? Artık sabırsızlanmaya başlamıştı.Birden televizyonun yanında küçük notlar aldığı defterini gördü.Kalemi hala içindeydi,aslında bu kalemi hep bu defterin içindeydi.Çok dağınık biri olmasına rağmen bu kalemi hiç kaybetmemişti.Küçükken babası yazıları için bu kalemi kullanırdı,mürekkebi her bittiğinde babasına mürekkebi doldurmasına izin vermesi için yalvarırdı.belki de mürekkep, kalemi  eline alabilmesi için bi bahaneydi ama küçük aklıyla elbette ki bunu söyleyemezdi.O kaleme sahip olmak  onun için babasının büyüklüğünü,saygınlığını gösteriyordu .Sadece büyük adamların böyle kalemleri olurdu ve onlar kalemlerini her zaman ceketlerinin sol iç cebinde taşırlardı. 




devamı yarın. 



7 Mayıs 2011 Cumartesi

aslında.

aklımda tam olarak var olduğunu bildiğim fakat ; açığa çıkarmaya çalıştıkça delirmeye de adım adım yaklaştığım var ki gençler.düşman başına.



  imgres.jpg




evet.çok fena bi kazık yedim.üstüne de soğuk bi su henüz içmiş değilim.evdeki damacanayı kafaya diksem yine malum şahsın kafasını gözünü patlatmadan kendime gelebileceğimi zannetmiyorum.şu sıra en çok ihtiyacım olan şey.en bi yakın olan dostumun yanına gidip hiç bişey konuşmadan ağlamak.ama durum o kadar vahim ki onun yanına gidebilmem bile mümkün değil ki bu şahıs hayatımı böyle de mahvetmiştir.ama o hala inatla pislik yapmaya devam etmektedir.zaten bunların topu aynı.hamuru bozuk derler ya aynen öyle.




hayır biraz da safsan.biz bi el fatiha okuyalım derim.çünkü hayatımın en büyük yanlışıdır güvenmek.ben nasıl bi körmüşüm ki başıma geldikten sonra anlıyorum.hayır çok zeki bu insanlar elbette ki kusursuz değillerdir ve  yaptıkları yapıcaklarının teminatıdır.ama siz sevgili sevgisinin arkasına sığınan aptallar hiç bi zaman anlamazsınız bu arkadaştaki psikopatlık belirtisini.oysa onun hiç bi suçu yoktur çünkü defalarca size bunu anlatmaya çalışmıştır.ama siz benim kocam yapmaz mantığıyla kış günü pembe gözlüklerinizi takmakta ısrar etmişsinizdir.olamaz mı ? olabilir.peki ben ne yaptım ?



                                                      aglamak_istiyorum.jpg

ben ki böyle bi kazıktan sonra asla sineye çekip oturucak bi insan değilim,olmadım da , önceden sorsanız olamazdım da.neyse tabi ki yek yeaağğ olmaz öyle şey ,bi yanlışlık var bu işte deyip.olayları deştikçe deştim,merak ettiğim ne varsa ,aklımda hangi soru varsa hepsinin tek tek cevabını aldım.bilmediğim şeyler hala yok mu ? elbette var.ama öğrenmeme gerek var mı? elbette ki yok.çünkü bu arkadaş ben onun yaptığı bir ton ağırlığındaki adilikleri bile sevgisinden yaptığını zannederken o aslında başkasına olan bağlılığının ,ilginç ilişkisinin ,ayrılığının ,sevgisinin acısını benden çıkarıyomuş.söylediği her kelime,yaptığı her şey baştan sonra.koca bi yalan.düşünün ki bugüne kadar öğrendiğiniz sabahtan akşama kadar küçücük beyninizle öğrenmeye çalıştığınız ve öğrendiğinizde çarpım tablosu.bi gün birisi çıkıp diyo ki yekk yeaağğ o öyle değilmiş işte 2 kere 2 ,8 ediyomuş .dese napardınız? ben söyliyim kıçınızla gülerdiniz.







                                      Persona.gif

ben iki kere ikinin sekiz ettiğini de gördüm.gördüğümle kalmadım.en sevdiğim salak insan bana ispat bile etti.en kral matematik şeysi bile yapamazdı.o yaptı.çünkü ben en kral matematik şeysine bile inanmazdım.çünkü ona inanılabilirdi.ama o bi salak ve  usta bi yalancıydı.ona inanılmazdı.işte tam da bu yüzden ona inandım ben.çünkü biz dünyalılar hep yanılmak istemediğimizi söyler ve aslında çoğu kez yanılgıyla gelen mutluluğu isteriz.çünkü dünya yalan söylüyodur.o ve salak ve usta yalancı hayatımızın odak noktası en doğruyu söylüyodur.çünkü aslında onun hep bahaneleri vardır.ama o seviyodur.çünkü biz dünyalılar sevilmeye muhtaç aciz yaratıklarızdır aslında.ama bunu kabul edemeyecek kadar da pinokyoyuzdur aslında.aslında en büyük yalancı bizizdir aslında.her neyse ki bunu farkında varabilmiş olmanın verdiği manyak huzursuzluğu taşıyor olmakta bi gelişmedir benim için.




bi gün gelicek.ben onu asla unutmayacağım.çünkü.bilmiyorum.çünkü bi insanı unutabilmek için ondan nefret etmeniz yetmez.daha fazlasını yapıp ondan nefret etmeyi bırakabilmelisin.ve ben gözlerimiz içine ağlayarak bakıp başka bi kız için ağlamış olan birinden nefret etmeyi asla bırakmayacağım.

küçük prens.






kucuk-prens.jpg




işte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.Günaydın dedi,tilki.Günaydın dedi,küçük prens kibarca.Ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.Buradayım elma ağacının altında edi,tilki.Küçük prens ;


 - sen kimsin? çok güzel görünüyorsun.
 -ben bir tilkiyim.

 ' Gel birlikte oynayalım öyle mutsuzum ki.' dedi küçük prens.'Seninle oynayamam' dedi tilki.'Ben evcil bir hayvan değilim' .'Buna çok üzüldüm.' dedi küçük prens.Ama biraz düşündükten sonra evcil ne demek diye sordu.Bu pek sık unutulan bi şeydir.Bağ kurmak anlamına gelir dedi tilki.bağ kurmak mı ? evet örneğin sen benim için küçük bir çocuksun.Diğer küçük çocuklardan hiç bi farkın yok .Aynı şekilde ben de senin için yüzbinlerce tilkiden biriyim sadece.Bana ihtiyaç duymuyorsun ama beni evcilleştirirsen eğer birbirimize ihtiyacımız olacak.Sen benim için tek ve eşsiz olacaksın.Ben de senin için.








kucuk_prens.jpgAnlamaya başlıyorum dedi küçük prens.Neyse tilki bi iç çekti ve devam etti.Yaşamım çok monotondur.Ben tavukları avlarım avcılar da beni.Bütün tavuklar birbirine benzer,bütün insanlarda öyle.Bu yüzden biraz sıkılıyorum.Ama beni evcilleştirirsen eğer,yaşamıma güneş doğmuş olacak.Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım ben.Ama seninkiler bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar.Şu ekin tarlalarını görüyor musun?Ben ekmek yemem.buğday benim hiç bi işime yaramaz.bu yüzden de bu tarlalar bana hiç bir şey hatırlatmazlar.Buna üzülüyorum ama sen beni evcilleştirseydin bu harika olurdu.Altın renkli saçların var senin ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım.Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.





küçük+prens+tilki.jpg

Senden rica ediyorum lütfen evcilleştir beni dedi.Elbette dedi küçük prens.Ama fazla vaktim yok.Yeni arkadaşlar edinmem gerek ve bir çok şeyi anlayabilmem gerekiyor.Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin dedi tilki.İnsanlarınsa hiç bir şeyi anlayacak vakitleri yoktur.Her şeyi dükkandan hazır alırlar.Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığıiçinde hiç arkadaşları olmaz.Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan evcilleştir beni! 

4 Mayıs 2011 Çarşamba

1 Mayıs 2011 Pazar

hayatımın geri kalanı.

boş bomboş bi sayfaya saatlerce bakmak.garip şey doğrusu dışardan bakılınca.ama şu an her şey normal ve kontrol altında.yani olması gerektiği gibi her şey.


peki neden böyle diye sordun mu hiç kendine.neden bizi mutsuz eden bu şey ,bizim için olması gereken şey haline geldi.aslında çok basit her şey.benim kıçımı yırttığıma değmeyen tek kelimelik bi açıklaması var her şeyin.benim dışımda herkesin gördüğü ama benim bir türlü inanamadığım ,o giysiyi bi türlü giydiremediğim bir şey var evet.ama söylemeyeceğim.her neyse.


bana kalırsa onun hakkında bir şeyler yazılmayı hakedicek hiç bir şey yapmamış.Yapmamış diyorum çünkü,hala anlayamamış olmanın verdiği salaklıkla yazıyorum.Hoş ,artık anlamaya çalışmıyorum.Çünkü başıma gelen her şey olayları açıklığa kavuşturmaya çalışmam yüzünden oldu.Daha öncede her olayı netliğe kavuşturma hastalığımdan bahsetmiştim sanki.Evet süzme bi salakla karşı karşıya olduğunuzu kabul ediyorum.Önceden bunu bilmeyip uğraşırdım.Sanırım her şeyi düzelten şey kabullenmekmiş.O, buymuş.Daha fazlası olamazmış.Çünkü daha fazlası insan olmakmış.Ama bazı şeyler -şey kelimesini seviyorum- insan olmak dışında ne varsa yapabilirmiş.




     ailenin karşısında yerle bir olan itibarına mı ağlarsın,geçen zamana mı ,aptallığına mı , hayatında yaptığın en büyük çılgınlıkların hiç bi boka değmemesine mi neye?




    ağlayacak bu kadar çok sebebim olduğuna göre.bence dağılabiliriz.